Ormanların Yangın Savunma Sistemi (Doğal Yangınlar Neden Gerekli?)

Yükleniyor...

Hayal edin… Sıcak bir yaz günü. Güneş tüm ihtişamıyla gökyüzünde parlıyor, ağaçların arasından süzülen ışık huzmeleri yüzünüze vuruyor. Ormanın derinliklerindesiniz, etrafınızda sadece kuş cıvıltıları ve rüzgarın ağaç dallarını usulca salladığı huzur dolu bir atmosfer var. Doğa sakin, adeta dingin bir uyku halinde. Toprağın altındaki serinliği hissediyor, her adımınızda ormanın kendine has o eşsiz kokusunu derin derin içinize çekiyorsunuz.

Ancak bu huzurun ortasında, aniden tek bir kıvılcım... Sadece küçücük birrkıvılcım bu manzarayı baştan sona değiştirmeye yetecek kadar güçlü. Uzaklardan yükselen ince bir duman hattı görüyorsunuz.

Duman hızla artıyor, rüzgarın taşıdığı alevler daha geniş alanlara yayılıyor. Birkaç dakika içinde o ince duman hattı, gökyüzünü kaplayan devasa bir duman bulutuna dönüşüyor. Alevler ormanı sardıkça, dev ağaçlar bu kızgın ateşe karşı koyamıyor ve hızla yanmaya başlıyorlar. Artık huzur dolu ormanın yerini, alevlerin ortasında kaybolan dev ağaçların çıtırtısı ve alevlerin çıkardığı ürkütücü sesler alıyor.

Akıllarda tek bir soru var: Bu yangın nasıl başladı??
Yangınlar;

  • Bazen bir yıldırımla,
  • Bazen bir yanardağ etkisiyle,
  • Maalesef çoğunlukla doğrudan veya dolaylı olarak insan etkisiyle çıkıyor.

Sadece ufacık bir kıvılcım, içinde yaşayan sayısız canlıyı evsiz bırakabilir ve doğayı yıllarca iyileşmeye muhtaç hale getirebilir.

Yanan ağaçlara ve onlarla beraber yok olan canlılığa bakıp üzülmemek elde değil tabii ki. Ama bu yangınların ardında neler olduğunu anlamak da oldukça önemli.

YANGIN ÜÇGENİ

Orman yangınlarının başlaması için üç bileşen gerekiyor; bu bileşenler "yangın üçgeni" olarak bilinir: yakıt, ısı kaynağı ve oksijen.

Isı kaynakları tarafında, mesela güneş veya bir yıldırım ya da bir kibrit gibi unsurlar, bir yangını başlatmak için yeterli ısı sağlayabilir.

Bu kıvılcım daha sonra, yanıcı bir materyal mevcut olduğunda alevlere dönüşür.

Kurumuş, ölü otlar, yapraklar ve ağaçlar orman yangınlarının yakıtlarıdır, ancak canlı bitkiler de yangınlara yakıt sağlayabilir. Çam ağaçları ve diğer yeşil bitkiler, ısı kaynağına maruz kaldıklarında yanabilen yanıcı yağlar içerir.

Yakıt yandığında, ortaya çıkan alevler oksijenle beslenir ve büyür. Hava hareketi ya da rüzgar meydana geldiğinde, sadece daha fazla oksijen sağlanmaz, aynı zamanda alevlerin taşınmasına ve yayılmasına da yardımcı olur.

Orman yangınları dışarıda meydana geldiği için, atmosferimizden neredeyse sınırsız bir oksijen kaynağına sahipler.

Dolayısıyla bir yangını durdurmanın tek yolu, bu üç faktörden birini veya birkaçını ortamdan uzaklaştırmaktır.

Birçok farklı yangın söndürme tekniği bulunuyor. Örneğin, bir yangını durdurmanın en etkili yollarından biri, yangının yakıt kaynağını kesmektir. Bu, ormanın belirli bir kısmını kontrollü olarak yakarak veya ağaçları keserek yangının ilerlemesini engellemek anlamına geliyor.

Ancak, bazen ne kadar mücadele edilse de doğanın gücünü kontrol etmek her zaman mümkün olmuyor.

Avustralya, 2019'un sonlarından 2020'nin başlarına kadar, tarihin en büyük orman yangınlarından biriyle mücadele etti. Bu dönemde yaşanan yangınlar, yaklaşık 12 milyon hektar alanı küle çevirdi. Bu ne kadar büyük bir alan biliyor musunuz?

Türkiye'nin toplam yüzölçümü yaklaşık 78 milyon hektardır. Yani, 12 milyon hektar, Türkiye’nin yüzölçümünün yaklaşık %15’ine denk geliyor.

Bu yangınlar sadece geniş arazileri değil, aynı zamanda milyonlarca hayvanı, evleri ve tarım alanlarını da yok etti. Koalalar, kangurular gibi Avustralya'ya özgü hayvanlar büyük zarar gördü, bazı türler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Keza, ülkemizde çıkan yangınlar da öyle.

Anlayıp anlatmak kolay, gerekli tedbirleri almayanları anlamak çok zor.

Biz insanlar bu dünyada olmasak da bu orman yangınları hep vardı. Çünkü doğa, içerisinde yaratıcılığı barındırdığı gibi yıkıcılığı da barındıran bir güç. Orman yangınları aslında doğadaki döngünün doğal bir parçası.

Hatta öyle ki, bazı orman ekosistemleri orman yangınlarına ihtiyaç duyuyor.

Birçok orman, bu yangınlarla baş edebilecek biçimde evrimleşmiş. Bu tür yangınlar, ekosistemin sağlığını ve yenilenmesini destekliyor.

Kulağa çok mantıksız geliyor değil mi?

Nasıl olur da yangın, hem yaşamı yok edip hem de onu yaratabilir?
Mesela küçük ve doğal yangınlar, ölü yaprakları, dalları ve çalı gibi orman tabanında biriken materyalleri temizliyor.

Hatta bu durum daha büyük ve yıkıcı yangınların önüne geçiyor. Hastalıklı veya zayıf ağaçları yok ederek ormanın genel sağlığını destekliyor.

Bazı ağaç ve bitki türleri, özellikle tohumlarını yaymak ve filizlendirmek için yangınlara ihtiyaç duyuyorlar.

Türkiye’nin özellikle Akdeniz Bölgesi’nde bulunan kızılçam ormanları, güneşi seven ve yangınlara uyum sağlamış ağaçlar. Bu ağaçların tohumları normalde, açık ve güneşli alanlarda daha iyi büyüyor. Ancak zamanla ağaçlar büyüyüp orman zeminini kaplayarak gölge yaptığı için yeni tohumların büyümesi zorlaşıyor.

Kızılçamlar bu sorunu çözmek için iki tür kozalak üretmeye başlamış. Birinci tür kozalaklar normal bir şekilde tohum bırakırken, ikinci tür olan kozalaklar sadece yangın gibi yüksek sıcaklıklarda açılabiliyor ve tohumlarını bu şekilde toprağa serbest bırakıyor.

Yangından sonra temizlenmiş ve güneşli alanlarda bu tohumlar hızlıca filizleniyor, yeni ağaçlar büyümeye başlıyor.

Yani, yangınlar her ne kadar ormanı yok ediyormuş gibi görünse de, aslında ormanın yeniden daha sağlıklı bir şekilde doğmasına katkı sağlıyor.
Öte yandan, sadece ülkemizde değil, tüm dünya geneline baktığımızda orman yangınlarının %95’i insan etkisi yüzünden çıkıyor.

Bunların maalesef bir kısmı terör ve kundaklama, bir kısmı ihmal ve kaza, çok büyük bir kısmı ise sebepleri dolaylı olsa da iklim değişikliği yüzünden.

Fosil yakıtları kullanmamız, atmosfere yaydığımız sera gazları, kullandığımız atıklar, plastikler, ağaçların kesilmesi, sanayiler, fabrikalar... Bunların tamamı bir araya gelerek dünyanın her geçen gün daha da ısınmasına neden oluyor.

Yağışlar azalıyor, uzun süren kuraklık dönemleri ortaya çıkıyor. Bu durum da, özetle bitkilerin kurumasına neden olarak ormanları yangına karşı daha hassas hale getiriyor.
Hubert Reeves'i tanıyor musunuz? Kendisi ünlü bir Kanadalı astrofizikçi, ama aynı zamanda insanların çevreye verdiği zarar ve doğanın korunması gerekliliği üzerine sıkça konuşmalar yapan biri. İnsanların doğaya verdiği zararın derin endişeleri içinde şu sözü söylemiş:

"Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz."
Ne yazık ki durum bu: Doğa, insanlar olmadan da yaşayabilir ama biz doğa olmadan yaşayamayız.

Doğayı korumanın en güzel yolu ise bilinçlenmek.

Uzmanların ve bilim insanlarının çağrılarına, yıllarını verdikleri araştırmalara kulak vermeliyiz. Önce kendimizi, ardından da çevremizdeki insanları bilinçlendirmeliyiz. Çünkü bu tür olayların üstesinden gelmenin en etkili yolu, bilgimizi artırmaktır.

Sosyal medyayı sadece felaket haberciliği ya da sonu gelmeyen kısır tartışmalar için kullanmak yerine, bilgiyle donanmış bir topluma dönüşmek için değerlendirsek daha iyi olmaz mı?

Ormanlarımızı korumak hepimizin sorumluluğu.

Ve artık sadece tekil bir olayın değil, küresel çapta etkilerini gördüğümüz sistemsel bir değişikliğin içindeyiz.

Kaynayan kurbağa anekdotunu biliyor musunuz?

Kurbağayı kaynayan bir suya attığınızda, doğal olarak haşlanıp oradan sıçrayarak dışarı kaçar.

Fakat aynı kurbağayı soğuk suya atıp suyun ısısını da yavaşça artırırsanız, neler olduğunu fark edemeden yavaşça haşlanarak ölür. Bunu niye mi anlattım biliyo musunuz?

https://www.youtube.com/watch?v=LwRTw_7NNJs

İlgili İçerikler