Daha sonra sıkıntıyla, stresle ve muhtemelen kendimize kızacağımızı bile bile yapmak istediğimiz işi neden erteleriz ki? Erteleme alışkanlığı, hemen hemen herkeste görünen toplumda oldukça yaygın bir davranış durumu.
Mel Robbins, ertelemeyi kontrol etme, özgüveni artırma ve hedeflere ulaşma gibi konularda uzmanlaşmış Amerikalı bir yazar. Kendisi aynı zamanda bir konuşmacı.
Geçmişte birçoğumuz gibi erteleme alışkanlığı yüzünden çok zor zamanlardan geçmiş. Birçok önemli işi, hayali ve hedefleri varmış, ancak sürekli olarak bir şeyleri ertelemek, bu hedeflerinden uzaklaşmasına neden oluyormuş. Günlerden bir gün, televizyonda gördüğü bir şey onun hayatını tamamen değiştirecek bir ilham kaynağı olmuş.
Robbins’ın, televizyonda gördüğü roket görüntüleri onda mükemmel bir ilham yaratmış. Ertesi sabah alarm çaldığında, NASA’nın roketlerine benzer şekilde beşten geriye doğru hızla sayarak yataktan kalkmaya karar vermiş. Bu küçük adım, Mel’in hayatında büyük bir değişim başlatmış. Kendini daha motive hissetmeye başlamış, duygusal engellerini aşmada daha başarılı olmaya ve kararsızlık yerine daha hızlı ve etkili kararlar vermeye başlamış. “5 Saniye Kuralı” olarak adlandırdığı bu yöntem, erteleme alışkanlığından kurtulmakta önemli bir rol oynamış.
Sonrasında, aynı sorunu yaşayan yüz binlerce kişiye ilham vermek için bu kitabı yazmış: “5 Second Rule” (5 Saniye Kuralı).
Robbins erteleme alışkanlığını bilimsel olarak bazı tekniklerle ortadan kaldırabileceğimizi düşünüyor.
Bu kitapta yer alan teknikleri ve 5 saniye kuralını sizlerle paylaşacağım ama ertelemenin dürtüsüyle başa çıkabilmek ve onu kontrol altına alabilmek için, öncelikle bir işi ertelerken yaşadığımız duygu durumunu daha iyi anlamamız gerekiyor.
Mel Robbins, ertelemeyi, beynimizin izlediği 3 aşamalı bir kriz olarak tanımlıyor:
Aşama: Stres
Sanıldığının aksine ertelemek zaman yönetimi problemi değildir. Bir duygu yönetimi problemidir. Bu problemin daha derinine indiğimizde, bilinç altımızda uçuşan bazı olumsuz düşünceleri farkediyoruz. Erteleme eyleminin, derinlerde yaşadığımız endişe, stres, kaygı ve başarısızlık korkusu gibi olumsuz duygularla birebir ilişkisi var.
Aşama: Erteleme
Beynimiz bu olumsuz düşüncelerden ve onun oluşturduğu stresten kaçmak için aklımıza türlü türlü düşünceler getirmeye başlıyor. Ertelemek, Mel Robbins’ın “kedi videosu izlesek olmaz mı?” örneğinde olduğu gibi, o anda strese yenik düşüp beynimizin bize sunduğu cazip tekliflerden birini kabul edersek 3. aşamaya geçmiş oluyoruz.
Aşama: Ödül
İşi ertelememiz sonucunda beynimizin bize sunduğu “anlık haz” duyabileceğimiz oyun oynamak, dizi-film seyretmek, sosyal medyada zaman geçirmek gibi aktiviteleri yaparken buluyoruz. Erteleme sonucunda, stresten kaçıp diğer aktivitelere yönelerek beynimiz dopamin salgılıyor. Dopamin, beynimizin salgıladığı mutluluk hormonlarından biri, birçok işlevi var ama bunlardan en önemlisi ödül ve motivasyonla ilgili.
Bilim insanları, dopaminin etkilerini anlayabilmek için fareler üzerinde bir deney yapmışlar. Bir farenin beyninde dopamin salgılayan bölgeyi uyaran bir fizyolojik düzenek kurup düzeneği tetiklemek için farelerin olduğu kafese bir buton yerleştirmişler. Fare, butona bastığında dopamin salınımının etkisiyle zevk duyuyor ve bu nedenle daha çok basmaya motive oluyormuş. Bir diğer çalışmada ise farelerin dopamin salınımını bloklayacak bir işlem yapılmış. Bu işlem sonucunda fareler su içmek için bile yerlerinden kalkmamaya, yemek yememeye, durdukları yerden hareket etmemeye başlamışlar.
Nasıl? Bir şeyler size tanıdık geldi mi? Günümüzde sıradan bir insanın birkaç saati sosyal medyada geçebiliyor. Twitter’da gündemi takip edip, Youtube’ta eğlenceli videolar izlerken, kim ne yapmış diye Instagram’ı kontrol ederken, bir bakıyoruz saatler geçiyor, sosyal medya uygulamalarında saatler geçirirken, dizi-film platformlarında arka arkaya diziler-filmler izliyoruz. Hepsi gerçekten çok keyifli ve zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyoruz. Daha ilginci, daha popüler derken, beynimiz her zaman en dikkat çekici olanına maruz kalıyor.
Anlattığım bu deney faresi gibi saatler geçirirken, bize fayda getirecek, bizi geliştirecek hedeflerimizi, hayallerimizi sürekli olarak erteleyebiliyoruz. Ertesi gün, hazırlamamız gereken sunumun tekrar başına geçtiğimizde ise dün stresle ertelediğimiz o olumsuz duygular, kaybettiğimiz zamanla birlikte bu kez kendimize de kızarak, daha da stresli bir şekilde geri dönüyor. Ve tahmin edin, biz ne yapıyoruz?
Stres, Erteleme, Ödül.
Adeta bir kısır döngü gibi, sürekli bu döngünün içerisinde dönüp duruyoruz. Peki ne yapmamız lazım?
Stresten tamamen kurtulmamız ne yazık ki mümkün değil, hayatımızın birçok alanında istemesek de strese maruz kalabiliyoruz. Ancak stresten kaçınma şeklimizi değiştirebiliriz, öyle değil mi?
Mel Robbins, stresi kabullenin. Bir dahaki sefer stresi ve erteleme sırasında beynimizin bize oynadığı oyunları fark eder etmez kaçmak yerine, kalıp savaşacağız, onu kabul edip, ona meydan okuyacağız. Beynimizin bizi kandırmak için aklımıza getirdiği envai çeşit eğlenceli aktivitelere kapılıp önümüzdeki işi ertelemek yerine, Mel Robbins’ın 5 saniye kuralını hayata geçireceğiz.
Tek yapmamız gereken bu. Biliyorum, kulağa işe yaramayacakmış gibi basit geliyor. Ama Mel Robbins bunu yaparak aklımızda depolanan bu stresi engelleyebileceğimizi söylüyor. Çünkü 5’ten geriye saymak, beynimizin prefrontal korteks adı verilen bir bölgesini uyarmamızı sağlıyor. Bu bölüm, beynimizin düşünme, hafıza ve karar verme gibi kontrol etme becerilerinden sorumlu olan bir bölgesi. 5’ten geri sayarak beynimizde bir farkındalık yaratmalıyız. Bu sistemi ne kadar iyi anlayabilir ve değiştirebilirsek, hedeflerimize ulaşması için beynimizi o kadar iyi yönlendirebiliriz. Çünkü ertelemenin, çalışmamızla ya da yaptığımız işle hiçbir ilgisi yok. Bu sadece bir alışkanlık, anlık gelen bir kriz.
Sadece içimizden 5’ten geriye sayıp sonrasında 5 dakika boyunca çalışmaya devam etmemiz gerekiyor. Mel Robbins’ın araştırmalarına başlamamızı sağlayabilirsek, yüzde 80’i devam edecektir.
Bu erteleme alışkanlığından kurtulmamız lazım çünkü ne yazık ki hayat, bir şeyleri erteleyerek ve pişmanlıklarımızdan ders çıkararak, öğrenebilceğimiz kadar uzun bir zaman dilimi değil. Bir gün gelir, gözlerimizi kapattığımızda, ertelenen hayallerimizin yanı başımızda beklediğini görürüz. İşte o an, geçmişte bıraktığımız fırsatların hüzünlü gözlerle bizi izlediği bir an olur. Onlara, “Bir gün yapacağım” dediğimiz her anın sesi karışır. İçimizde yükselen pişmanlık, belki de en büyük hayal kırıklığımız olur.
Hayattaki esas bilgelik, başkalarının hatalarından da pişmanlıklarından da ders çıkarıp öğrenebilmek olsa gerek. Bugünün işini yarına bırakma. O yüzden şöyle derin bir nefes alıp gözlerimizi tekrar açtığımızda, önümüzdeki anın bir fırsat olduğunu fark edelim ve ertelemenin zincirini kıralım.
Kitabın içerisinde 5 saniye kuralını uygulayıp hayatını değiştiren bir sürü insanın hikayesi var. 5 saniye kuralını, Mel Robbins’ın yaratmış olabilir evet. Ama anlatılması gereken sadece onun hikayesi değil. Bu kuralı kendi hedeflerinize, kendi hayallerinize, tutkularınıza giden yolda uygulayıp, kendi hikayelerinizi yaratabiliriz.
“Inanın”, hedeflerimize doğru çıktığımız her basamakta, işin yarattığı o olumsuz duygulardan ve stresten kurtulmak, beynimiz için çok daha cazip bir ödül olacak. Belki de her şeyin sonunda yarattığımız o hikaye, unutulmaz olacak.