Dünyanın en büyük dijital kamerası
Telefonunuzun kamerası kaç megapiksel? 16 mı, ya da 48, veya daha da ileriye gidelim, 108 mp olsun.
Bu dünyanın en büyük dijital kamerası Legacy Survey of Space and Time LSST tam 3200 megapiksel.
Çözünürlüğü haricinde, kameranın görüş alanı da oldukça büyük, elinize aldığınız herhangi bir tanesini oyuncak gibi gösterecek türden.
Geçtiğimiz günlerde 20 yılı aşkın yapım aşamasından sonra yapımını tamamladı.
Bilim insanlarının kurduğu bu devasa dijital kamera tahmin edebileceğiniz gibi astronomi alanında kullanılacak.
Şu anda Şili'de yapım aşamasında astronomik bir gözlemevi olan Vira Rubin Gözlemevinin en önemli parçalarından biri.
Gözlemevi, 2.682 metre yüksekliğindeki bir dağ olan Cerro Pachón'un El Peñón zirvesinde yer alıyor.
Gözlemevleri şehir ışıklarından uzakta, yüksek ve az bulutlu yerlerde kurulurlar. Dağda olmasının sebebi bu.
İzleyenler bilir, daha önce ışık kirliliğinin etkileriyle ilgili bir video yapmıştım. Şehir ışıklarının parlaklığı gökcisimlerinin parlaklığını sönük bırakıyor. Ayrıca otomobillerden çıkan egzoz gazları ve tozlardan meydana gelen hava kirliliği de görüşü engelliyor.
Ne yazık ki, bu kadar kuru, yüksek, bulutsuz bir yerde olmak bile teleskopları Dünya'nın ışık kirliliğinden kurtarmıyor. Bir sorun daha var: Uydular.
Biliyorsunuz, sadece Elon Musk'ın dünya çevresinde yaklaşık 6 bine yakın uydusu bulunuyor.
Dünyanın yörüngesinde yer alan uydular dünyanın etrafında dolandıkça, ışıkları teleskopların görüntülerinde uzun izler bırakıyor.
Kamera montajı ve testlerinden sorumlu astrofizikçi Arın Rudmın adında bir bilim insanı, bu uyduların görüntülerde oluşturduğu izleri halledebileceklerini söylüyor.
Ancak bu tek problem bu değil.
Hâlâ birkaç önemli gündem maddesinin gerçekleşmesi gerekiyor. Kameranın 2.812 kilogramlık bir ağırlığı var.
Öncelikle bu dev kameranın Kaliforniya Menlo Park'taki And Dağları'ndaki Cerro Pachón'un 8.900 metrelik zirvesine nakledilmesi gerekiyor. Oraya vardığında ise Simonyi Araştırma Teleskobu'nun tepesine kaldırılıp konumlandırılacak.
Bu taşıma işlemini zorlaştıran yalnızca LSST Kameranın boyutu değil. Kameranın aynı zamanda özel olarak tasarlanmış 201 ayrı CCD sensörleri var.
Söz konusu CCD’ler üzerinde de kare sensörler yer alıyor. Kendi içlerinde dijital kamera olarak değerlendirebileceğimiz bu minik cihazlar, gökyüzünün mozaik görüntüsünü yakalayacak. Bunların birbirine hem çok yakın olması hem de değmemesi gerekiyor. Çünkü boşluk kaldığında da yıldızların o boşluğa denk gelmesi, veri kaybı demek.
Bu sensörlerin her biri 5 mikron genişliğinde. Yani bir insan saçındaki tek bir telin genişliğini düşünün... bir saç telinin 10 da biri kadar.
Bu da onların taşıma sürecinin hâlâ zorlu bir süreç olduğu anlamına geliyor.
Ancak tamamlandığında işin temelinde, sürekli yukarı bakan bir gözümüz olacağı için evrenin ne kadar dinamik olduğunu da görebileceğiz.
Aynı James Webb Uzay Teleskobu gibi.
Daha önce sizlerle James Webb Uzay Teleskobunu ve kaydettiği görüntüleri anlattığım bir video paylaşmıştım. Orada uzay teleskobu tarafından kaydedilmiş derin alan görüntüsü vardı. İşte bu görüntüler aslında parmağınızın ucundaki bir pirinç tanesi büyüklüğündeki bir alandan geliyor.
James Webb, genellikle derin evrenin incelenmesi için tasarlandı. Uzak galaksileri, ilk yıldızları ve evrenin erken dönemlerindeki oluşum süreçlerini gözlemlemek için kullanılıyor.
James Webb'in büyük aynası, uzak ve zayıf ışık yayılımlarını tespit etmek için kullanılıyor. Ancak geniş bir gözlem alanına sahip değil, daha çok küçük bir alanda derinlemesine gözlem yapıyor.
Dolayısıyla Vera Rubin Gözlem Evindeki teleskobun üzerine yerleştirilecek bu kameranın çekeceği görüntülerdeki asıl şaşırtıcı taraf, görüntülerin gökyüzünde ne kadar geniş bir alanı kaplayacağı ve ne kadar çok yıldız ve galaksi içereceği olacak.
James Webb gibi bir uzay teleskopundan tek bir galaksiyi olabildiğince net göremeyeceğiz, ancak görebileceğimiz şey gökyüzünün büyük bir kısmı.
Ancak bu büyük boyut, konu ayrıntı olduğunda LSST kameranın beceriksiz olacağı anlamına gelmiyor. Projenin başındaki bilim insanı Roodman, görüntülerin dolunaydan yedi kat daha geniş bir gökyüzü alanını kapladığını ve yaklaşık 25 mil öteden bir golf topunu tanımlayabileceğini söylüyor. Bu sayede galaksimizin oluşumu ve daha fazlası hakkında 60 petabaytlık veri üretecek. Samanyolu'nun Haritalanması yapacak.
Sadece bunlar da sınırlı değil.
Aynı zamanda bu teleskop ve kamerası tehlikeli asteroitleri izlemek için tasarlanmış.
Dünyayı ve insanlığı tehdit eden pek çok kişinin farkında olmadığı en büyük tehlikelerinden biri olan Dünya’ya çarpabilecek büyük bir meteor.
Bu kapsamda NASA, ‘DART’ adını verdiği görevini planlamış ve insanlığın bir gök taşının yörüngesini bozacak ilk temasını gerçekleştirmişti.
Bir düşünsenize, kulağa bilim kurgu gibi geliyor ama gerçek. Bu teleskop devasa kamerasıyla tehlikeli asteroitleri tespit edecek. NASA'da DART göreviyle bunları vuracak... Gezegen savunma sistemi.
Bu teleskop ve kamerasının en önemli görevi evrenin genel yapısını, değişkenliklerini karanlık maddenin ve karanlık enerjinin doğasını anlamak.
Karanlık enerji, tam olarak anlamadığımız bir olguya verdiğimiz isim ancak şu anda sahip olduğumuz veriler Rubin gözlemevin'den öğrenebileceklerimiz kadar kesin değil.
Gökbilimciler ve astrofizikçiler her zaman yukarıya bakıyor, Evrende neyin var olduğunu ve neden böyle göründüğünü anlamaya çalışıyorlar. Teleskopları kullanarak gökyüzüne bakıp toplayabildiğimiz kadar ışık topladığımızda milyarlarca galaksi buluyoruz. Ancak bu galaksiler Evren boyunca rastgele dağılmış değiller. Yerçekimi kuvveti tarafından yönlendirilen ve karanlık maddenin varlığı tarafından yönlendirilen bir yapıyı takip ediyorlar.
Karanlık maddeye karanlık madde deniyor çünkü onun hakkında bildiğimiz tek şey bu; Evrende kütlesi olan ve ışık yaymayan veya yansıtmayan bir parçacık. Evrendeki tüm maddenin %80'inden fazlasını oluşturmalarına rağmen, bu karanlık madde parçacıklarından birini hiçbir zaman doğrudan göremedik - onları arayan heyecan verici deneyler olmasına rağmen. Görebildiğimiz şey, karanlık maddenin galaksiler üzerindeki yerçekimi etkisi ve onların Evrendeki dağılımı.
Karanlık maddenin ne olabileceği hakkında ne kadar çok şey bilirsek, Evrenin nasıl oluştuğu ve evrimleştiği hakkında da o kadar çok şey bileceğiz ve karanlık maddeyi doğrudan tespit etmeye o kadar yaklaşacağız.
Dışarı çıkıp gece gökyüzüne baktığımızda, onun her gece hemen hemen aynı görünmesini bekleriz. Ay, son baktığımızdan farklı bir evrede veya farklı bir konumda bir gezegen olsa da, yıldızlar ve Evrendeki diğer her şey aynı kalıyor gibi görünüyor. Ancak gerçek şu ki, Evren değişen ve hareket eden nesnelerle dolu ve gözlerimiz onları algılayacak kadar hassas değil.
Güney Yarımküre'deki gece gökyüzünün tamamının görüntülerini on yıl boyunca birkaç gecede bir, tekrar tekrar çekecek. Çok fazla tekrarlanan görüntü sayesinde gökyüzünün genellikle nasıl göründüğünü bilebilecek, böylece hareket eden veya parlaklığı değişen nesneleri inceleyebileceğiz.
Bu görev sonucunda "zaman atlamalı (timelapse) çekimler oluşturulacak ve güney yarım kürenin gökyüzündeki tüm değişiklikler izlenecek.
Ve sonuç itibariyle "tüm zamanların en iyi filmi" denebilecek bir film ortaya çıkacak...