"Her gün kullandığımız basit nesnelerin aslında büyük fikirlerin kaynağı olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Mesela bu cırt cırtlar beni çok etkiliyor, özellikle de bant şeklinde olanlarını. Kolayca sökülüp takılabilen ve defalarca kullanılabilen bu ürünler Velcro bant olarak adlandırılıyor.
Doğadan alınan ilhamla bilimin mükemmel bir birleşimi. Öyle sıradan bir bant değil.
Sıradan görünen yapısı aslında doğanın bize sunduğu şaşırtıcı bir hediye. Nasıl mı?
1941 yazında İsviçreli mühendis George, köpeğiyle Alplerde yürüyüşe çıkmış. Avlanmak için çıktıkları bu yolculukta bazen yoğun çalılıklar arasından geçmek zorunda kalmışlar. Eve döndüklerinde George, hem kıyafetlerine hem de köpeğin kürküne yapışmış birçok dulavratotu fark etmiş. Bu otların güçlü bir şekilde yapışıp kaldığını görmüş ve merakla mikroskopta incelemeye karar vermiş.
Mikroskop altında, otların yüzeyinde yüzlerce küçük kancaya sahip olduğunu görmüş. Daha sonra bu bantları... Velcro'yu icat etmiş.
Velcro'nun hikayesi, bize doğadan ilham almanın neleri mümkün kılabileceğini gösteriyor. Bu bilime, yani doğadan alınan ilhamla tasarım sürecine biyomimetik bilimi denir. Aynı zamanda "biyotasarım" veya "biyolojik taklit" olarak da adlandırılabilir.
Doğadan ilham alarak teknoloji, tasarım, mühendislik ve bilim alanlarında yeni fikirler ve çözümler geliştirme süreci aslında yenidir.
İnsanlar tarih boyunca doğadaki canlıları ve nesneleri taklit etmişlerdir.
Modern uçak tasarımı, kuşların uçuşunu inceleyerek elde edilen bilgiyle mümkün olmuştur.
Wright kardeşler, ilk pilotlu uçaklarının tasarımında kuşların kanatlarının kıvrımını taklit etmişlerdir.
Japonya'daki Shinkansen Hızlı Treni, saatte 150 ila 200 mil hızla tünellerden geçer. Bu trenler ilk tasarlandığında, tünellerden geçerken yüksek hava basıncı nedeniyle çok yüksek bir ses çıkarıyordu.
Mühendisler, Japonya'daki Shinkansen Hızlı Treni'nin tasarımı için doğayı incelediler ve suya neredeyse hiç sıçratmadan dalabilen yalıçapkını kuşunu gözlemlediler. Yalıçapkını kuşu, suya hızlı bir şekilde dalabilmek için gagasının şeklini kullanır.
Trenlerin tasarımında da yalıçapkını gagasının şekli taklit edildi ve başarıyla uygulandı; bu sayede trenler daha sessiz hale geldi ve daha az elektrikle daha hızlı seyahat etmeye başladı.
Doğadan ilham alarak yapılan buluşlar, sadece araçlarla sınırlı değildir.
Örneğin, kullandığımız yüzme paletleri, ördeklerden ilham alınarak tasarlanmıştır. Ördeklerin ayaklarındaki parmak arası yapı, yüzme performansını artırmak için kullanılır.
Mimari alanda da doğadan izler görebiliriz. Örneğin, yusufçuk kanatlarından esinlenerek yapılan Münih Olimpiyat Stadı gibi.
Karıncalara benzeyen termit böceklerinden ilham alınarak tasarlanan dünyanın ilk doğal soğutmalı binası da mimari alanda doğadan ilham alan bir örnektir. Termit tümsekleri, doğal soğutma sağlamak için alçak hava basıncı barındıran bacalara sahiptir.
Yüzyıllardır, doğa kendi içinde kusursuz bir şekilde işler. Doğanın bu kusursuzluğu, her türlü problemin içsel olarak çözülmesini sağlar.
İnsanlığın yaşanabilir bir gelecek için doğayla tekrar bağ kurması gerekmektedir. Doğa, bizim en büyük öğretmenimizdir ve onun inceliklerini anladıkça daha sürdürülebilir ve uyumlu bir yaşam sürdürebiliriz.
Doğayı korumak, sadece bir görev değil, aynı zamanda büyük bir onurdur. Doğayı korurken, aslında kendimizi ve gelecek nesillerimizi koruyoruz.
Doğanın yok olması, insanlığın varoluşuyla doğrudan ilgilidir. Çevremizi saran ve parçası olduğumuz doğayı anlamalı ve onun kusursuz düzenine uyum sağlamalıyız.
Doğa insanlar olmadan da yaşayabilir, ancak biz doğa olmadan yaşayamayız."